"Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar, kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar." Cemil Meriç

 

Cemil Meriç'te Kavramlar

Cemil Meriç'te Kavramlar

Nemesis’e İnat Körlüğün Nârını İlmin Işığına Çeviren Adamın Aforizmaları
 
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Tuncer 


 

Cemil Meriç’in bir bütün hâlinde okunması gerektiği kanaatindeyiz. Bize göre, onu gerçek anlamda anlayabilmenin yolu budur. Değişik zaman dilimlerinde gerçekleştirilen okumaların, Meriç’i tanımaya yetmeyeceği ya da eksik kalacağı düşüncesindeyiz. Ömrünün ilk 38 yılını (1916- 1954) görerek okumuş, son 33 yılını (1954- 1987) ise, yakınlarının okumalarıyla dinleyerek çetin yolculuğuna devam etmiştir.
 

 
 
 
Cemil Meriç, kendisini karanlığa mahkûm eden Nemesis’in hayatında hiç erkek tanımayan bir tanrıça olduğunu, bu yüzden herkese, özellikle büyüklere, dehaya, fazilete düşman olduğunu söyledikten sonra, parmaklarını gözlerine uzatan bu tanrıçaya şöyle seslenir:
 
 
 
"Zindanımda, hayır fildişi kulemde sanatın ve düşüncenin ‘gratte-ciel’ (gökdelen)lerini inşa etmek. Kader buna imkân bırakmadı. Nemesis’in parmakları gözlerime uzandı. Ne yaşayabildim ne yaratabildim.” (1)
 
 
 
Oysaki Cemil Meriç, görerek yaşayanlardan daha onurlu yaşadı, daha çok yarattı, ürettikleriyle düşünce dünyamıza ışık tuttu. Tanrıça Nemesis’e karşı kin ve nefret duyguları içinde olması ve bunları dillendirmesi doğaldır. Nemesis’e duymuş olduğu öfkeyi şu cümleleriyle dile getirir:
 
 
 
"Nemesis, Nemesis… Alnı bir mezar taşı kadar soğuk, bakışı bir cellat satırından daha korkunç ilahe! Neyimi kıskandın benim? Keyhüsrev’in debdebe ve daratına kızmakta haklıydın, Krezüs belki hışmına layıktı. Promete seni çılgına döndürmüş olabilir. Milton’un gözlerini neden oyduğunu anlıyorum. Şaşkın ve deli bâkire, bana hıncın nereden geliyor? Ne erguvanlar içinde doğan bir Bizans prensiyim, ne gururuyla Olemp’i gocunduran bir titan. Ama, ey kısır kadın, ey şaşkın Tanrıça… senden sadece iğreniyorum.” (2)
 
 
 
Hâlinden muzdarip olan Cemil Meriç, feryadını sürdürür: "Ama mademki yalnız uluları, yalnız mutluları damgalayan parmakların bana kadar uzandı, mademki beni de hışmına layık gördün, seni utandırmayacağım, ya ölüm şarkılarımı boğacak yahut elimden aldığın dünyadan çok daha muhteşem bir kâinat yaratacağım. Sana meydan okuyorum Nemesis, senden korkmuyorum ey çılgın bâkire!” (3)
 
 
 
 
Cemil Meriç, sözünde durdu. Elinden alınan dünyasından daha aydınlık, daha muhteşem bir dünya yaratmayı başardı. Duygu, düşünce, dil, kültür, sanat ve edebiyat hayatımıza ışık tutan bir deha oldu. Sosyal hayatımızın her alanında düşünen ve konuşan bir fikir adamı oldu. Doğu’dan Batı’ya açılan bu geniş yelpazede, bütün gelişmeleri takip etti, özümsedi, tespit ve görüşlerini ortaya koydu. Çok iyi bildiği ve tanıdığı fikir akımlarını ve öncülerini tanıtmaya çalıştı. Rousseau’dan Nietzche’ye, Nietzche’den Hegel’e, Ktesias’dan Voltaire’e kadar okuduklarını Doğu ve Batı kültürüyle yoğurdu. Balzac’ın, İbn Haldun’un, Makyavel’in arkasına gizlenerek, kendini onlarda yaşadı ve bir mütefekkir olarak karşımıza çıktı. "Hint Edebiyatı, Saint-Simon, Bu Ülke, Umrandan Uygarlığa” onun aynı kaynaktan fışkıran eserleri arasında yer aldı.
 
 
 
Cemil Meriç, kültürden çok irfanla uğraşır. Bu yüzden bir eserine "Kültürden İrfana” adını verir. Ona göre Avrupa kaynaklı olan kültür, irfanın yanında, katı, fakir ve tek boyutludur. İrfanı, Tanrı vergisi kabul eder; insanı insan yapan vasıfların bütünü olarak görür. İlim, iman ve edebin irfanda olduğunu vurgular. Kültüre karşılık irfanı anlam bakımından daha sıcak ve kuvvetli bulur.
 
 
 
Cemil Meriç, düşünen ve düşündüklerini okuruyla paylaşan ve bunu bir yaşam tarzına dönüştüren bir düşünürdür. Batı’yı teknik ve müspet ilmin simgelediğini; Doğu’yu huzur, rüya, din ve felsefenin yoğurduğunu, onun düşünce ikliminden bir kez daha öğrenmiş oluruz. Hint’e uzak kalışımıza hayıflanırız. Hint diyarında şiirle duanın, felsefeyle dinin, inkârla imanın kucaklaştığını müşahede ederiz. Babil Kulesi’nde şiir ve felsefenin doruğa ulaştığını görürüz, muhayyilenin dayanılmaz zenginliğinde kendimizi yitiririz, Hint’in buram buram aşk tüttüğünü, Hint şiirinin "sonsuz bir aşk neşidesi” olduğunu, üstadı okurken yaşarız. Vedalar’ın (4), Upanişadlar’ın (5) ve Vedanta’nın (6) ruhları yücelttiklerine tanık oluruz. Böylece Hint mistisizmini öğreniriz.
 
 
 
Edebiyatımızda hayranlıkla okuduğumuz sanatçılar arasında Necip Fazıl, Cemil Meriç, Sezai Karakoç ve günümüzde Hilmi Yavuz gibi derinliği olan güçlü şahsiyetler vardır. Söz konusu olan Cemil Meriç’in en çok sevdiği Fransız yazarları Hugo ve Chateaubriand, Balzac, düşünür ve filozof olarak da Voltaire’dir. Rus edebiyatından Tolstoy ve Dostoyevski’yi beğenir. Gogol ve Turgeniev’i severek okur. Düşünce yolunu açan yazarlar Paul Bourget ve Taine’dir. Düşünce hayatına yön veren ustalar Rouseau, Nietzsche, Hegel ve İbn Haldun’dur. Entelektüel gelişmesinde Quinet ve Michelet etkili olurlar.
 
 
 
 
Cemil Meriç, en rahat yazdığı tür olarak "deneme”yi sever. Monografi, tenkit, edebiyat tarihi gibi türlerde kendisini anlatmaya çalışır ve her yazısında yaşadığına inanır. Söz gelimi "Babil’de Bir Aydın Konuşuyor”da, kendisi öne çıkar. O, bir bütün olarak okunduğunda, solda ve sağda yer almaz, düşünen bir insan olarak beyinlere seslenir. Eflatun’dan Marks’a kadar açılan bütün dinlere, mezheplere, ideolojilere saygı duyar. Kısaca o, düşünen kafalara hitap eden bir düşünürdür. Hayatını öğrenmek ve öğretmek üzerine kurmuştur. Aydınların fildişi kuleden çıkarak, düşüncelerini birbirlerine aktarmaları gerektiğine inanır.
 
 
 
Cemil Meriç, bir dönemin ortak bilincidir, düşüncenin gökkuşağıdır. Onunla düşünce iklimine kanatlanırız. O, kültür hayatımızın ses köprüsü, düşüncenin, irfanın, irade ve azmin türbedarıdır. O, düşünceyi saçlarından yakalayıp, bizleri kültürden irfan ocağına götüren bir dehâdır. O, zihnimizin karanlık köşelerindeki mağaraları aydınlatan, beynimize ve yüreğimize billûrdan damlaları akıtan bir düşünürdür. Bilgiyi kendine dert edinen bu bilge kişi, okuma cehdini bize telkin etmeye çalışan, bunun için öğrenmeye ve öğretmeye bir ömür veren seçkin bir aydınımızdır. Biz, onunla ışığın Doğu’dan geldiğine inandık, okuyan ve düşünen bilgeden -kendimiz kalmak kaydıyla- değişmeyi, gelişmeyi öğrendik ve yuvaya döndük. Bu yüzdendir ki, Cemil Meriç, bir bütün olarak okunmalı ve kavranmalıdır, diyoruz.
 
 
 
Bu kısa değerlendirmeden sonra, Cemil Meriç’in her biri bir düşünce atmosferi yaratan özlü sözlerini, eserlerinden seçerek "aforizmalar” (7) adı altında okurlarla paylaşmak istiyoruz. Aşağıda da görüleceği üzere, onun özellikle aydın, duygu, düşünce ve edebiyat konularında yoğunlaştığı gözlenecektir. Bu sözlerin siyaset, bilim, edebiyat, sanat ve düşünce dünyasındaki kişilerin dikkatini çekeceği düşüncesindeyiz. Bu sözlerden ders alınması, dönüp dönüp okunması ve üzerinde düşünülmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu sözlerin okurda yankı bulacağı ve ilgiyle okunacağı inancını taşıyoruz. Başlangıçta, bu aforizmaların, eser adlarına göre verilmesi tasarlandı. Daha sonra, pratikte daha yararlı olacağı düşünülerek, aforizmaların içeriklerine göre oluşturulan alt başlıkların alfabetik bir sıralamayla düzenlenmesi uygun görüldü. Her sözün sonuna, kısaltılmış olarak eser adları ile sayfa numaraları konuldu. Okura kolaylık sağlaması bakımından bazı kelimelerin anlamları tarafımızdan parantez içinde verildi.
 
 
 
 
AFORİZMALAR: (8)
 
 
 
ANARŞİ
 
Anarşi, saman alevi gibi yanıp söner. Her ülkede, her çağda, her düzende belirebilir: fitne, fesat, kargaşa. (BFH, 1)
Anarşizm, hürriyet aşkıdır. İnsanın asaletine ve yüceliğine inanıştır. (BFH, 1)
Terörizm hiçbir felsefî veya sosyal sisteme bağlanmaz. Her çağda, her ülkede insanlığın başına belâ olan bir öfke, bir isyan, bir intikam belirtisidir. (BFH, 2)
Anarşizm, Avrupa’nın rezil ve yalancı medeniyetini yok edip bahtiyar bir çağın yaratıcısı olmak hülyasıdır. (BFH, 1)
Anarşist, hedefi belli bir otorite biçimine, mevcut otoriteye düşmandır. (BFH, 13)
Kâmil bir devrimci taktik olarak terörizm, hiçbir zaman gerçek bir başarı kazanmamıştır. (BFH, 23)
Terörizm, hayat güçlerinin vahşi bir tepkisidir. (BFH, 43)
 
 
 
AYDIN
 
Her aydın bir cemiyetin veya cemaatin sözcüsüdür. (M, 148)
Her aydın bir put bir kırıcıdır, bir put yıkıcı ve bir put yapıcı. (M, 150)
Namuslu aydın, kucağında yaşadığı çevreye uymayandır. (M, 353)
Aydınlar da öteki fâniler gibi tutkuların mantığından sıyrılamazlar. Aksine onlar mantığa daha çok susuzdurlar, çünkü hareketlerinde ve sözlerinde şuuraltının payını azaltmak ihtiyacındadırlar. (M, 369)
Aydın siyasetle uğraşmamalı, kalabalık tarafından alkışlanıyorsa ihanet içindedir. Yığınların mahkûm ettiği aydın, gerçek aydındır. (M, 374)
Entelektüel, yükselen bir sınıfın şuurudur. (M, 390)
Politika ve aksiyon adamlarının en zayıf yanı, düşünce adamının küçümseyişleridir. (BÜ, 50)
Tanzimat’tan bu yana Türk aydınının alın yazısı iki kelimede düğümleniyordu: Aldanmak ve aldatmak. Senaryoyu başkaları hazırlamıştı, biz sadece birer oyuncuyduk. (BÜ, 53)
Aydın olmak için önce insan olmak lazım. (BÜ, 54)
Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi(dir). (BÜ, 54)
Gerçek entelektüel, önce ülkesinin hatlarını, düşman bir dünyaya haykırmakla görevlidir. (BÜ, 60)
Entelektüel teşhircilik, cinsel teşhircilik kadar tiksindirici(dir). (J 1, 44)
Yarı münevver, sadizmini, kendi tanrılarına secde etmeyen namuslu insanlar üzerinde tatmin etmeyi âdet haline getirmiştir. (J 1, 63)
Entelektüel, içtimaî bir sınıfın parçasıdır. Ondan ayrılamaz. (J 2, 208)
Gerçek entelektüel önce ülkesinin haklarını, düşman bir dünyaya haykırmakla görevlidir. (J 2, 208- 209)
Entelektüel batılı bir hayvandır. (J 2, 210)
Entelektüel, ya zamanını doldurmuş değerlerin aktarıcısı, ya yeni bir dünya kurmağa çalışan bir içtimaî sınıfın yol göstericisidir. (J 2, 210)
Aydın ne mâzisini bilir, ne geleceği hakkında aydınlık tasavvurları vardır. (J 2, 210)
Entelektüel, dünyayı her gün yeni baştan kurabileceğine inanan adamdır. (J 2, 210)
Cumhuriyet öncesi aydınları, bizi yalnız erişemeyeceğimiz bilgi irtifaları (yükseklik) ile değil, hassasiyetleri, isyanları, tereddütleri, şüpheleri, imanları ile de eziyorlar. (J 2, 273)
En büyük aydınlar, en güçlü kavimlerden çıkmamıştır her zaman. (UU, 294)
Aydınlar mücadeleyi yaparken akla, aklın zaferine inanırlar. (SNvK, 34)
Ulema halkın vicdanı, şuurudur. (SNvK, 282)
Aydın kalabalığın ihsaslarına kendini terk etmemeli, günlük zaafların değil, adalet ve hakikatin emrinde olmalıdır. (SNvK, 289)
Bugün Türk aydını dilini, dinini, tarihini bilmek zorundadır. (SNvK, 348)
Aydın, toplumun vicdanıdır. (Kİ, 387)
İnanmış aydından beklediğimiz, Mevlânâlara, Yunuslara, Hacı Bektaş Velilere yakışan bir anlayış yüceliği ve bütünü kucaklayan bir sevgidir. (Kİ, 401)
 
 
 
ÇOCUK VE EDEBİYAT
 
Çocuk edebiyatının gelişmesini sağlayan, çocuk okuyucuların sayıca artması olmuştur. (Kİ, 316)
Çocuk edebiyatı, özellikleri ne olursa olsun, çok geçmeden bütün dünya çocuklarının ortak hazinesi olur. (Kİ, 317)
Çocuk hikâyelerinin kahramanları, okuyanların yaşdaşıdır çok defa. Çocuk, kendini onların yerine koyabilmeli, yaşadıkları macerayı benimseyebilmelidir. (Kİ, 319)
Çocuğa göre tanrıdır annesi ile babası, hareketleri de, hükümleri de birer mutlaktır, üniversel(evrensel) aklı, kanunu, temsil ederler. (J 1, 190)
Çocuklar, hayvanları sever, bu sevginin geniş ölçüde sömürüldüğü de bir hakikat. (Kİ, 320)
Çocuk karşısına çıkan problemlere çeşitli cevaplar arar, tehlikeleri önlemek için tecrübelere girişir. (J 1, 104)
Çocuklar cemiyetindir. Her mevsim doğan çocuklar bütün anne ve babalarındır. (SNvK, 65)
 
 
 
HÜKÛMET VE DEVLET
 
Devletler yıkılır, prensipler ebedîdir. (M, 266)
Hükûmet zayıfları korumalıdır, güçlüler kendi kendilerini korurlar. (M, 267)
İktidar hırsı, tadını tattıkça artar, eksilmez. (BFH, 23)
Hükûmetler ister muhafazakâr olsunlar, ister ihtilâlci, önemli kişilere karşı girişilen terör eylemleri karşısında gerilemek istemezler. (BFH, 23)
Kapitülasyonları kabul eden devlet her an iflasla yüz yüzedir. (BFH, 81)
Kapitülasyon tilkinin aslana kurduğu tuzak(tır). (BFH, 82)
Otoriter bir rejim sadece polis baskısıyla, sadece idarî zorlamalarla ayakta duramaz. (BFH, 139)
Siyasî bir rejimin düşmanları, mezkûr (adı geçen) rejimin tekâmül ettiğini kolay kolay teslim etmezler, bütün olarak mahkûm eder, tarihten çıkarıp atarlar, rejim bir perde arasıdır. (J 1, 167)
Rejimlerin en güzeli, zekâyı karanlığın tasallut(sataşma)undan koruyan ve beyni mahalle köpeklerine peşkeş çekmeyen(dir).(J 1, 307)
Tesanüt (dayanışma) olmadan devlet kurulamaz. Devlet kökleştikten sonra, tesanüt ihtiyacı azalır. (UU, 153)
Bir çoban, bir yönetici ilmidir. (SNvK, 114)
Diktatörlüklerde, çok iktidarlı rejimlerde de gerilimler vardır. Bu gerilimler kumanda mevkilerinde yoğunlaşır. (KA 2, 325)
 
 
 
DİL
 
Türk düşüncesinin en büyük düşmanı dildeki istikrarsızlık(tır). (M, 23)
Dilde ırkçılık yapmağa kalkışmak çılgınlık(tır). (M, 23)
Kelimeler bir milletin, bir medeniyet camiasının ortak malıdırlar. (M, 213)
Argo, yaralı bir vicdanın sesi; uydurma dil, hafızasını kaybeden bir neslin. (BÜ, 86)
Düşüncenin malzemesi dildir. İstikrarlı, aydınlık bir dil. (J 1, 126)
Dilini kaybeden millet, yaşamak hakkını çoktan kaybetmiştir. (J 1, 181)
Dil devrimi, Selânik’in İstanbul’a isyanıdır. Dil devrimi kamusa Anadolu’nun doluşudur. (J 1, 301)
Yabancı dil bilen herkes haindir, yabancı dil bilmeyen herkes cahildir. (SNvK, 108)
Dil olmayınca millet olmaz, düşünce olmaz. (SNvK, 326)
 
 
 
DİN VE AHLÂK
 
İnancı ve ibadeti düzenlemeye kalkışan her kanun, hürriyete tecavüz etmiş olur. (M, 265)
Hiçbir beşerî kanun, günâhı cezalandıramaz. (M., 265)
İslâmiyet, halk tabakalarının "kültür”üdür. Bu sözde dünyevî kültür ise aydınların dini… (BÜ, 178)
İnanç asildir. Medeniyetler onun eseri. Biri mühendisleri yaratır, öteki kahramanları. (BÜ, 182)
İnanan, bedbahtlığından bahsederse yalan söyler. İnanan için bedbahtlık yoktur. (J 1, 41)
Ey müminler saadetinizi gölgeleyen tek ıstırap inanmayanlara karşı duyulan merhamet olmalıdır. (J 1, 41)
Cehennem, hatıraların küllenmesi, ümitlerin susması(dır). Cehennem çöl değil, kuyu: sularında yıldızlar pırıldamayan kör bir kuyu, cehennem. (J 1, 41)
Dinî ve mistik tesellilerden mahrum olanlar, kahredici bir ikilemin karşısında bulurlar kendilerini. (J 1, 43)
Tanrı kâinatla sınırlandırdı kendini ve her varlıkta bir kere parçalandı. (J 1, 68)
Her şey, yaratanın elinden çıkarken güzel(dir).(J 1, 221)
Tanrı kendini seyretmek için yaratmış dünyayı.(J 1, 240)
Şuurun kovuklarında akla dil çıkaran bâtıl inançlar yaşar. (J 1, 242)
Köylüyü insanlaştıran dini(dir). Dinsiz köylü bir yaban domuzudur. (J 1, 380)
Dua bir kanatlanıştır. (J 2, 78)
Belki inananlar uzviyetin çığlıklarını dualaştırabilirler. (J 2, 83)
Tanrı güzeldir, güzelliktir, fazilettir, feragat (vazgeçme)tir, kemâldir.(J 2, 125)
Dinsizlik irticaların en affedilmezi(dir). En yiğit orduyu en miskin sürü haline getiren veba. (J 2, 157)
Gelişen toplumlarda insanı insanla kaynaştıran, yığını millet yapan, inanç birliği(dir). (UU, 126)
Her fatalizm (kadercilik) mistiktir, dine ve Tanrı’ya inanır. (SNvK, 38)
Kuvvetlinin ahlâka ihtiyacı yoktur. Ahlâk kuvvetlinin iradesidir. (SNvK, 61)
Ahlâk insanın mutluluğudur. (SNvK, 199)
Bir milleti yok etmenin en kestirme yolu inançlarını yok etmektir. (SNvK, 279)
Türkler, İslâmiyet’in tefsiri, tamimi(genelleştirmesi), izahıdır. (SNvK, 282)
Allah bir tesellidir, insanı gündelik ızdırablarından kurtarıyor. İnanmayanlar mutsuz. İnananlar daha mutlu. (SNvK, 405)
Tanrı, insan içindir ve insanın içindedir. (KA 1, 91)
İslâmiyet, ilâhî bir hidayettir. (Kİ, 100)
Ruh, bu fâni dünyaya hapsedilen ilâhî bir parıltı(dır.) (Kİ, 200)
Hikmet, bütün tecellileriyle Müslümanın meşru malıdır. (Kİ, 233)
 
 
 
DOĞU VE BATI
 
Batı’da hürriyet bir realite(gerçek)dir, çünkü Batı tarihinin gelişmesi, çatışma hâlindeki içtimaî sınıflara dayanıyor. (J 1, 381)
Doğu büyük yaratıcılar ülkesidir: Konfüçyüs, Budha, Yajna Valkiya, Doğulu’dur. (SNvK, 23)
Batı şuuraltında Doğu Haçlı Seferleri’nin hâtırasını taşır. (SNvK, 23)
Doğu, gönlün, aşkın, hayâlin vatanıdır.(SNvK, 74)
Batı, aklın, tekniğin, realitenin vatanı(dır). (SNvK, 74)
Türk’ün en büyük bedbahtlığı, kendi mirasına konmayışıdır. (SNvK, 241)
Emperyalizmler Asya’ya dostça hulule(girmeye) çalışırlar. Bunun için her vasıta meşru görülür: Yalan, desise, riya…(KA 2, 43- 44)
Doğu’nun en büyük bedbahtlığı kendine yasaklar icat etmesinde(dir). (Kİ, 298)
Bir El-Birunî, bir İbn Haldun, bir İbn Sina ve bir İbn Rüşd, dikkatle izlememiz gereken büyük kılavuzlardır. (K İ, 398)
 
 
 
DUYGU
 
Acılar taze, hatıralar canlıdır. (M, 71)
Hükümler sevgilerin veya kinlerin menşurundan süzülürken tarafsızlıklarını kaybederler. (M, 71)
Yaşamak, çevrenin suallarine doğru cevaplar bulmak demek(tir). (M, 72)
Her şey duygu ile başlar ve duygu ile sona erer. (M, 173)
Mutluluk için fazilet yetmez, arzulardan da sıyrılmalıyız. (BDE, 118)
İlk coşkunluklar boştur, aldatıcıdır. Kapıldınız mı uzaklara sürükler sizi. (BÜ, 111)
Duygunun asâleti, kuvvet ve isabetindedir. (BÜ, 111)
Sevmek, yaşamaktır. (J 1, 40)
Sevmek zenginleşmektir, çoğalmaktır. (J 1, 44)
Ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. (J 1, 43)
Yalnızca paylaşılmayan acılar bizi yıkabilir. (J 1, 43)
Felâketlerimiz üzerinde durmak, dikkatimizi fizik ve manevî yaralarımıza teksif etmek (yoğunlaştırmak) bizi köstebeklerle aynı seviyeye indirir. (J 1, 44)
Bir başkasını düşünmek, zindanımızın kapısını aralamak demektir. (J 1, 44)
Çiçeklere benzer duygular: gönüllerde yıldız yıldız açılır, meyve olur, ağaç olur; nesiller dinlenir gölgesinde: muzaffer alınlarda taç olur. (J 1, 104)
Kuşlara benzer duygular. Nereden gelirle bilinmez. Kâh çığlık çığlıktırlar, kâh sesleri işitilmez. Bağrında güneşler tutuşmuyorsa selamlayıp geçerler seni. (J 1, 104)
Çile yaşandığı zaman nağmeleşir, nurlaşır. (J 1, 125)
Hiçbir mâşukanın (sevilenin) rakibe tahammülü yok.(J 1, 174)
Acılar hatıralaşınca güzelleşir. (J 1, 182)
Yaşamak yaralanmaktır. Yaralanmak da güzel.(J 1, 182)
Haz, hayatın hangi yöne atılması gerektiğini bildirmez. Oysa mutluluk daima bir fethin, bir zaferin, bir galibiyetin belirtisidir.(J 1, 239)
Servet ve itibar mutluluk vermez insana, bir takım hazlar sağlar. (J 1, 240)
Aşkı vuslat taçlandırır. Kıvılcım o zaman yangınlaşır. (J 1, 327)
Aşkın çiçekleri çabuk solar. (J 1, 330)
Sevmek yaratmak demektir. (J 1, 330)
Aşk bir teslimiyettir, bir eriyiştir. Yeniden doğmak için uyanıştır. (J 1, 331- 332)
İnsan sevdiğini yüceltir. Aşk, bütün ıstıraplarıyla, bütün hazlarıyla insanın icadı(dır). (J 1, 335)
Aşk hiçbir edebiyatta şarktaki kadar karanlık, çileli ve dikenli değildir. (J 1, 337)
Hayat bir parça da sonunu bilmediğimiz için güzel. Heyecanları ve sürprizleriyle güzel(dir). (J 1, 339)
Yalnızlık, ellerin kahrını çekmekten bin kere daha güzel. (J 2,32)
Aşk beslenmek ister, kalbimizle beslenir, uzviyetimizle beslenir. (J 2,32)
Aşkın tek yaratıcısı hayaldir. (J 2,34)
Aşkın hazları, ilham ettiği korkular ölçüsünde büyüktür. (J 2,35)
Ümit, en çekingen kadının bile gözlerinden okunur. (J 2, 36)
Aşkından emin olduğumuz bir kadını dünyanın bütün güzellikleri ile süsleriz. (J 2, 36)
Hassas bir kadın bütünü ile sever ve ancak bütünü ile sevdiği zaman fizik haz duyar. (J 2, 36- 37)
Âşık hayranlıktan usanır. Sahip olmak ister, emin olmak ister. (J 2, 37)
Aşkın doğması için minnacık bir ümit yeter. (J 2, 37)
Âşık felâketlerin acısını tatmışsa, hassas ve hayalperestse, başka kadınlardan ümidi kesmişse, sevdiğine karşı derin bir hayranlık duyuyorsa hiçbir bayağı haz, hiçbir gündelik eğlence ikinci kristalizasyon(billûrlaşma) dan alıkoyamaz. (J 2, 37)
Aşk fiévre(ateş)’e benzer, iradenin dışında doğar ve ölür. Aşkın yaşı olmaz. (J 2, 38)
Seven kıskanır. (J 2, 61)
Anlamak için sevmek lâzım. (J 2, 66)
Hastalık gerçekten seven, gerçekten sevilen, rüyalarıyla, yaşadığı hayat arasında korkunç ve halledilemez tezatlar bulunmayan insanların semtine uğramaz. (J 2, 68)
Sevgi kahramanlaştırmalı insanı.(J 2, 75)
Yalnızlık, yalnız kalamamaktır. (J 2, 97)
Unutmayın ki sevginin büyülü dünyasında her kopuş, her kayıtsızlık, her yanlış adım tehlikelidir. (J 2, 101)
Samimiyet bütün buzları eritir, saklanmak artık sevişmemektir. (J 2, 113)
Saklanmak yeni suçlar işlemeğe hazırlanmaktır. (J 2, 114)
Susamadan içmek, aşk, içtikçe susamaktır. (J 2, 115)
Sevgiliyi başkalarında aramak, tesellilerin en hazini(dir). (J 2, 124)
İbadetlerin en güzeli aşk, en güzeli, çünkü en gönüldeni, en temizi, cennette köşk gibi, sefil bir yatırım gözetmeyeni, huriler, kurbanlar tahayyül etmeyeni. (J 2, 125)
Gönül arştan büyük, gözler minnacık; görmek taşlaştırır, katılaştırır. Görülen yaşanmaz artık, hatıra olur, resim olur. (J 2, 126)
Yaşamak yanmak demek, alev alev yanmak. Ağlamak demek yaşamak. Bütün kirlerinden arınmak ve tekrar kirlenmek demek(tir). (J 2, 138)
Unutmak, unutmağa çalışmak, kurumaktır. (J 2, 143)
Çivi çiviyi söker ama ruh çopurlaşır. (J 2, 143)
İnanmayan insanın, sevemeyen insanın, acıyamayan, kızamayan insanın köpek leşinden farkı yoktur. (J 2, 156)
Kalbin kapısını açan iki anahtar vardır: İrade ve kuvvet. (UU, 125)
Aşk her şeyi meşru ve mazur gösterir. (SNvK, 355)
Yoksullara ve ezilenlere yardım eden yumuşak kalpli ve iyi niyetli insanlar hakikatte onlara kötülük etmektedirler.(KA 1, 101)
İnsan denen balçığı tunçtan bir heykel hâline getiren ızdırabın yıldırımlarıdır. (Kİ, 334)
Sevgi, düşünmenin ilk ve vazgeçilmez şartıdır. (K İ, 401)
 
 
 
DÜŞÜNCE
 
Felsefeler ferdîdir, dünya görüşleri içtimaî. (M, 29)
İnsan düşünce için değil, düşünce insan içindir. (M, 35)
Şuur hiçbir kiliseye bağlanmamak, her vesayeti reddetmek, kapılarını her ışığa açmak demektir. (M, 35)
Saygıya lâyık insan kendi kafasıyla düşünen ve düşüncesini haykırmaktan çekinmeyendir. (M, 35- 36)
Marksizm tenkittir, şüphedir, araştırma yöntemidir. (M, 37)
Kendini tanımak, önyargıların köleliğinden kurtulmaktır. (M, 39)
İdeolojiler siyasî birer yalan, birer yarı-hakikattir. (M, 39)
İdeolojiler, yol gösteren birer harita değil, idrâke giydirilen deli gömlekleri(dir). (BFH, 1)
Tefekkür(düşünce), tereddüttür, şüphedir; inkârla iman arasında bocalayıştır. (M, 64)
Sosyalizm bir rüyadır, coğrafî sınırlara hapsedilemez. (M, 69)
Düşünmek, muammaları çözmek, karanlıkları aydınlatmak, savaşmaktır. (M, 72)
Düşünce, bir meydan okuyuşa idrâkimizin verdiği cevaptır. (M, 72)
Düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir. (M, 73)
Sokakta insanlar boğazlanırken düşüncenin asaletine sığınarak elini kolunu bağlamak, düşünceye ihanettir. (M, 73)
Düşünce, heyecandır evvelâ, bulanıktır, coşkundur, serseridir. (M, 76)
İlmî zihniyet, hakikate inanış ve hakikati seviştir. (M, 173)
Feminizm, eskiden hayatını evinde kazanan kadınlara pazarlarda iş bulma davasıdır. (BFH, 7)
Demokrasi, sınıflar arasındaki uzlaşmanın kanunileşmesi(dir). (BFH, 9)
Felsefe sayesinde seçkin insanlar yâhut yeryüzündeki melekler en yüce yaratıcıya yaklaşırlar. (IDG, 80)
Her filozof hakikati kendine göre ele alır. (BÜ, 27)
Tefekkür vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla. (BÜ, 54)
Düşünce dünyasında hiçbir fetih nihaî değildir. (BÜ, 55)
Tefekkür bir arayıştır, içtimaî bir arayış. (BÜ, 55)
Münakaşada zafer, mağlup olanındır, yenilmek zenginleşmektir… Münakaşa hakikati birlikte aramaktır. (BÜ, 55)
Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlığıyla bütündür. (BÜ, 55)
Dilimle, heyecanlarımla, yarımla Büyük Doğu kadrosundanım. Düşüncelerimle, inançlarımla Yön’e yakınım. Bu bir kopuş, bir parçalanış(tır). (BÜ, 57)
Sağ, daima çekingen, daima korkak, daima sevimsizdir. (BÜ, 80)
Sağ, yakın tarihin yakın tarihin "günahkâr teke”sidir: kilisedir, cehalettir, faşizmdir. (BÜ, 80)
Murdar bir hâl’den muhteşem bir mâziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir. (BÜ, 82)
İzm’ler idrâkimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe’lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı. (BÜ, 92)
İdeolojiler, uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri. İstemesek de onlara muhtacız. (BÜ, 95)
İdeolojilerin ışığına göz yumanları sloganlar yönetir. (BÜ, 95)
Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini tartışmak ve Türkiye’nin kaderini onların aydınlığında, fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek. İşte, en doğru yol. (BÜ, 96)
Fikirler kelebekler gibi, onları hafızaya iğnelemeye kalkınca bir toz yığını hâline geliyorlar. (J 1, 36)
Tefekkür tek insanın işi değil. . (J 1, 128)
Şuur her gün yeni bir fetihten hoşlanmıyor. Her fetihte emek, alın teri, tedirginlik var. Yeniye idrâkimizin kapılarını kolay kolay açmıyoruz. . (J 1, 132)
İnsan dehânın, şefkatin dikenli tacını ömür boyu fedakârlıkla fetih zorunda. (J 1, 143)
Düşüncenin vazifesi bütün ateşten denizleri gül bahçesine çevirmek, gerekirse yanarak çevirmek.(J 1, 144)
Tedailer (çağrışımlar) zigzag çizer boyuna. Kafatasında musikisi biter kelimelerin, uğultu başlar. Boşluğun, sersemliğin, biyolojiğin uğultusu. Uğultunun nota kalbi, boşluktan sevgiliye entari biçmek gibi, büyücü ister. (J 1, 145)
Kafamızdan geçenleri aydınlık olarak idrak etmek için onları kâğıda dökmekten başka çare yok. İçiçe geçen mefhumlar ancak o zaman nizama girer, ayrılır birbirinden. (J 1, 238- 239)
Düşünceyi zedeleyen her kanun bir eşkıya reisinin veya bir eşkıya güruhunun emirnâmesidir. Hukukla uzak yakın ilgisi yoktur. (J 1, 353)
Düşünmek, insan üzerinde düşünmek mutlaka yasak bölgelerden birkaçına dalıp çıkmakla olur. (J 1, 355)
Düşüncesini gizleyen ahlâksızdır. (J 1, 356)
Münakaşada zafer, mağlup olanındır. Yenilmek zenginleşmektir. (J 1, 357)
Fikir de yaşamak için dövüşmek zorundadır. (J 1, 381)
Düşünce adamı, mâzinin tanımadığı bir mahlûk(tur). (J 2, 209)
Tanzimat’tan beri yurdumuzu perişan eden illet, teceddüt(yenilik) aşkı(dır). (J 2, 216)
Şuur uçurumların önünde uyanır. Düşünce, buhranların çocuğu(dur). (UU, 139)
Siyasî düşünce çağdaş insanın yolunu aydınlatacak en emin projektördür. (UU, 164)
Her çağda hâkim olan tek ideoloji, hâkim sınıfın ideolojisidir. (UU, 287)
Zihinlere kök salan, kadrolarını kuran bir ideoloji, kendisini yaratan içtimaî şartlar yok olduktan sonra yaşayabilir. (UU, 287)
Düşüncenin kendi gücü ile ilerlediğine inananlar, ideolojik değişikliği fikirlerde bir ihtilâl olarak kabul ederler. (UU, 287)
Hâkim ideoloji kendi başına bir güçtür. (UU, 288)
İdeolojiler de, kilise gibi yobaz yetiştirir. (SNvK, 19)
Düşünce bir günde kurulmaz. Avrupa’nın meyvelerini koparıp, kendi ağacımıza astık. (SNvK, 28)
Her yeni fikir, statu quo’(statüko, süre gelen durum)nun duvarlarında bir gedik açar. (SNvK, 37)
Kapitalizm, yaşamak için sömürmek mecburiyetindedir. (SNvK, 54)
Felsefe bir ferdin eseri, dünya görüşü bir devrin. (SNvK, 74)
Proletaryanın ideolojiye ihtiyacı yoktur. (SNvK, 93)
Düşüncenin gelişmesi için tezle antitezin çarpışması lâzımdır. (SNvK, 178)
Düşünmek, evvelâ düşünceleri düşünmek, sonra da onların tesirinden kurtulmaktır. (SNvK, 196)
İdeoloji, şuurlanmanın ilk merhalesidir. (SNvK, 206)
İrade bir arzunun veya tiksintinin son dakikada galebe gelmesidir. (SNvK, 219)
Bir otoriteye bağlanmak, düşünemeyeceğini kabul etmek demektir.(SNvK, 262)
Düşünmek önce düşünülenleri düşünmek, sonra düşünmektir. (SNvK, 262)
Her düşünce başka düşüncelerin üstünde yükselir, ama bütün mesele kendini fedâ etmemektir. (SNvK, 262)
Düşünce çetin ve ıstıraplıdır. (SNvK, 266)
Düşünce kutsaldır, tek kıymetidir insanın. (SNvK, 266)
Felsefe tereddüttür, İslâm imandır. (SNvK, 269)
İdeal, insanın saadetidir. (SNvK, 285)
Şuurun tek şartı, cehit (çaba) göstermek, okumaktır. (SNvK, 295)
Dünya görüşü bir ülkenin, bir medeniyetin, bir sınıfındır, isimsizdir, içtimaîdir. (SNvK, 297)
Hakikatler insan zekâsı ile büyür. (SNvK, 299)
Kendi değerlerimizi tebliğ hakkından mahrumsak, ölürüz. (SNvK, 301)
Milliyetçilik bugün için bir ideolojidir, bir dünya görüşü olamaz. (SNvK, 302)
Fikir adamlarını ya putlaştırarak alırız, ya da ilmin tarafsız, hürmetkâr davranışıyla. (SNvK, 307)
Tanzimat bir deri değiştirme devridir. (SNvK, 325)
Tanzimat, uçuruma açılan bir tereddiler (soysuzlaşma) dehlizi(dir). (K İ, 383)
Gerçek düşünce vecittir (kendinden geçme), imandır, ilim değildir. (SNvK, 342)
Ne mütercim(çevirmen) ne mütefekkir(düşünür) yetiştirdik. Sadece tercüman yetiştirdik. (SNvK, 347)
Bugünkü muhafazakârlık temâyülü bir nefis müdafaasındadır. (SNvK, 379)
Şüphenin olduğu yerde taassup ve zulüm barınamaz. (KA 1, 101)
Türk-İslâm görüşünde, insan, Tanrı’nın bir nusha-yı suğra (küçük örneği)’sıdır, tabiatın dışında imtiyazlı bir yeri vardır, bu itibarla mukaddestir. (KA 2, 29)
Tefekkür(düşünce) vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla. (KA 2, 80)
Genç nesilleri İslâm mefkûresi(ülküsü) etrafında toplayan Necip Fazıl da tefekkür semâmızın bir başka yıldızı(dır). (KA 2, 204)
Marksist, sosyal ve politik konulara önem verir, kılavuzu ilimdir. (KA 2, 251)
Milliyetçilik, milletin menfaatini ve iyiliğini ön plânda tutan bir anlayıştır. (KA 2, 261)
İdeolojiler şuurumuza giydirilen deli gömlekleridir. (KA 2, 295)
Felsefenin söyledikleri, ezelî hakikati eksiksiz yansıtan bir bilgiler sistemi olmak gibi bir iddia gütmese bile, ilmin imkânlarını aşar. (KA 2, 321)
Siyasî tezlerde ve anlayışlarda birlik olmaz. Onlar mahiyetleri icabı, görecelidirler ve tutkulara dayanırlar. (KA 2, 324)
Siyasî hakikatler, duygu ile yüklü ile kısmî hakikatlerdir. (KA 2, 324)
Kendini tanımak, önyargıların köleliğinden kurtulmaktır, önyargıların ve yalanların. (Kİ, 11)
İdeolojiler, idrakimize giydirilen deli gömlekleridir. (Kİ, 50)
İdeoloji, hakikatin bütününü kucaklamaz. (Kİ, 51)
Konuşmak, düşünmek, hâl çareleri aramak, ancak belli bir zemin üzerinde meseleler tespit edildikten sonra mümkündür. (Kİ, 289)
İnsan için felsefe, hasta bir tecessüstür (araştırma) sadece. (Kİ, 384)
Hakikat, hiç kimsenin inhisarında (tekelinde) değildir. (Kİ, 401)
Hiçbir düşünce, emeksiz fethedilemez. (Kİ, 404)
 
 
 
EDEBİYAT
 
Zekânın dili nesir, gönlün şiir(dir). (M, 63)
Nazım telkindir, çağrıdır, büyüdür. (M, 64)
Yazar, bir düşünce fatihinden çok bir kuyumcudur. (M., 65)
Edebî eserler "yalnız güzel ve pür-sevdâ (sevda dolu) değil, aynı zamanda müfid (faydalı) ve pür-ziyâ (ışık dolu)” da olmalıdır. (M, 163)
Romantik mektep tarihi şiirleştirmişti, Parnas şiiri tarihleştirir. (BDE., 68)
Kelimeleri tarif etmeden girişilecek her tartışma kısır kalmağa mahkûm(dur). (BFH, 36)
Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardır. (BÜ, 39)
Tercüme eserler, edebiyatı kucaklayan fikir kaynaklarından –çok defa- kirli ve delik deşik kovalarla aktarılmış damlacıklardır. (BÜ, 43)
Büyük eserler, uzun doğum sancılarının mahsulüdür. (BÜ, 44)
Kitap da, kültür de bütün sevgililer gibi kıskanç, koparıyor insanı, realiteden koparıyor ama asıl realite onlar değil mi? (BÜ, 50)
Bugünkü "düz yazı”nın ne edebiyatla münasebeti var, ne haysiyetle: bed, cıvık, yüzsüz. Kelimeler, ibarenin içinde, tımarhaneden fırlayan akıl hastaları gibi koşuyor. (BÜ, 85)
Genç düşünce, dergilerde kanat çırpar. (BÜ, 102)
Kitap, istikbâle yollanan mektup(tur). (BÜ, 102)
Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür. (BÜ, 102)
Kitap, fazla ciddî, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün(düşünmenin) kalesi(dir). (BÜ, 102)
Dergi korkak, pısırık bir kelime, mecmuanın kötü bir tercümesi(dir). Mecmuada bir edep, bir asâlet var. Cami ile, camia ile, cemiyetle akraba. (BÜ, 104)
Okurken sadece ilham alırız. Kafamız dilediği gibi çalışır. (BÜ, 114)
Güzel kitaplar yazar için bir son, okuyucu için bir davettirler. (BÜ, 114)
Gözyaşlarından inci yapmak… Şairin kaderi bu. Bu incilerin bir sevgili kahkülünde parıldadığını görebilmek de en büyük mükâfatı. (J 1, 35)
Güller, menekşeler, krizantemler bir mevsimlik, kelimeler Paros mermerinden daha ebedî… (J 1, 37)
Cümle bazen bir çığlıktır, bir şimşek pırıltısıdır, yanar söner. (J 1, 66)
Ülkeler ne kadar bizimse, kelimeler de o kadar bizimdir. (J 1, 70)
Çağdaş roman, şuuraltı mağaralarının kapılarını açtı. (J 1, 107)
Söz zehirli bir kama(dır). Ama kelimelerin gönülde açtığı yarayı ancak bu kelimeler iyileştirebilir. (J 1, 126)
Kelime sinen, şahlanan, kanatlanan, kâh uçuruma atılan, kâh ufuklara süzülen rüya mahlûklarının boyunlarına takmak istediğimiz kement. (J 1, 130)
Kelimeler bütün bir devri aydınlatan ateş böcekleri. (J 1, 143)
Her kelime bir devrin billûrlaşmış kıymet hükmü, bir devrin, bir cemiyetin, bir sınıfın. (J 1, 143)
Benim için mühim olan, hayatî olan kitaptı. (J 1, 161)
Ben bu kitapları bütün dünya nimetlerinden, çok defa vazgeçilemeyenden, vazgeçilemeyecekten feragat ederek bir araya getirdim. (J 1, 162)
Bu kitaplar benim sevgililerim. (J 1, 162)
Kitap kâinata açılan kapı. Ruh yazının icadından ölümsüzleşti. (J 1, 217)
Roman ve tiyatro önce çocuğu, kadını, gençleri, hastaları damgalar. (J 1, 218)
Şiirin kelimede gerçekleşmesi, sanat görüşünün heykelleşmesi veya tablolaşması emek ister. Emek güçtür, acı olur, ama yarattığı eser kadar, hatta yarattığı eserden daha değerlidir. (J 1, 239)
Kitaplar ancak dostlarına açılıyorlar. (J 1, 254)
Kitaplar her zaman şeffaf değildir. Bazen dünya ile aramızda bir duvar olurlar. Asya’nın çöküşü diye bir mesele yok. Avrupa’nın uyanışı diye bir harika var. (J 1, 299)
Hatıralar kâğıda aktarılırken tabiliklerinden çok şey kaybederler. (J 2, 59)
Hatıralar, şiirle hakikatin kaynaşması. (J 2, 120)
Her yazı adı ile doğar, insanlar gibi. (J 2, 167)
Acılarımız ve felaketlerimiz beşerîleştiği ölçüde edebiyatın konusu olabilir. (J 2, 203)
Kitapların da insanlar gibi karanlık veya parlak, bahtiyar veya meşum (uğursuz) bir alınyazıları vardır. (UU, 175)
Her kelime, bir kelimeler dünyasının anahtarıdır; meçhule açılan bir kapı(dır), her kelime. (UU, 309)
Mitler asırların inancını bir sembol hâlinde ifade ederler. (SNvK, 24)
Bir ülkede şair ne kadar çoksa, o ülke düşünce bakımından o kadar geridir. (SNvK, 26- 27)
İnsanlar ve milletler yaşlandıkça şiirin yerine nesir geçer. (SNvK, 27)
Edebiyat, kucağında yaşadığınız cemiyetin şartları içinde gerçekleşebilir. (SNvK, 28)
Her kitap ve sözlük yazıldığı çağın çehresini aksettirir. (SNvK, 198)
Çağımızda roman, eski çağdaki felsefenin yerini almıştır. (SNvK, 335)
Evrensel sıfatına lâyık bir edebiyat, bütün insanları, kaynaştırmağa çalışan, kucağına her varlığa, hayatın her biçimine açan edebiyattır. (KA 1, 44)
Çağdaş roman, gelişen bir sınıfın ifade vâsıtasıdır. (KA 1, 129)
Sözlü edebiyatın biçimlendirdiği tek büyük edebiyat türü romandır. (KA 1, 134)
Her romancı, kafasının çocuklarına sonu gelmeyecek bir ömür verdiğine inanır. (KA 1, 148)
Şair yarattıktan sonra şairdir. (KA 1, 150)
Balzac’ın romanı kurulan bir dünyanın, bir oluş’un, bir yükseliş’in romanıdır. (KA 1, 256)
Çok defa şiir de, güzel sanatlar da, beşerî ıstıraba giydirilen birer bayram libasıdır. (KA 2, 192)
Ahmet Cevdet Paşa’yla bir dönem kapanır; Namık Kemal yeni bir dönemin müjdecisidir. (Kİ, 93)
Cevdet Paşa muhteşem bir guruptur, Kemal coşkun bir tulû(doğuş). (Kİ, 96)
Midhat Efendi, nesillerin tecessüsünü(merakını) dünya düşüncesine kanatlandıran bir yol göstericidir. (Kİ, 231)
Şair, çağının bütün emellerini, bütün heyecanlarını dile getiren adamdır. (Kİ, 237)
Şair insanların en hassasıdır. (Kİ, 237)
Dil bilimciler şehri bekleyen köpekler rolündedir. Tenkitçiler, berber; tarihçiler, çöpçatan. Şairler kuş kafesi satar. (Kİ, 303)
Dünyanın masal ağacı Hint’te yazılmış. Dil bilimciler şehri bekleyen köpekler rolündedir. Tenkitçiler, berber; tarihçiler, çöpçatan. Şairler kuş kafesi satar. (Kİ, 309)
 
 
 
GENEL
 
Ödüller, kabiliyetin teşvikçisi değil, öldürücüsü(dür). (M, 97)
Silâhların konuştuğu yerde şarkı söylenmez. (M, 132)
Reform, düzeltmedir; onarır ve sağlamlaştırır. (M, 201)
Oğlumun uçuruma doğru yürüdüğünü görürsem, onu durdururum, kaç yaşında olursa olsun. (M, 379)
Ülkeler de kitaplara benzer. Onlarda aradığımızı buluruz. (BDE., 85)
Savaşın amacı ya maddî çıkarları korumak ya da yeni kazançlar sağlamak(tır). (BFH, 9)
Hiçbir ülkede sükût bilgelik alâmeti sayılamaz. (BFH, 127)
Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evlâdıdır. (BÜ, 37)
Büyükler, bayağıları meclislerine kabul etmez. (BÜ, 110)
Olgunlaşmak, kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek(tir). (BÜ, 112)
Hayatla ölüm, gerçekle yalan iç içedirler, hazla elem gibi. (BÜ, 193)
İradenin kazandığı zaferler kardan bir heykel kadar fâni(dir). (J 1, 53)
En küçük dalgınlık yılların emeğini yok etmeye kadir(dir). (J 1, 54)
Zafer, arkasından bıçaklanan masum düşmanların cesetleri üzerine atılan yapma çiçeklerden bir çelenk(tir). (J 1, 55)
Üniversel(evrensel) olmak için tek şansımız müpheme (kapalı, anlaşılmaza) sarılmak(tır). (J 1, 65)
Bir ideal için ipe çekilmek ölümlerin en güzeli. (J 1, 110)
İstikbâli dokuduğunuz bir ipliktir zaman. (J 1, 166)
Şahika(zirve, doruk)lara ancak tırmanarak çıkılabilir.(J 1, 226)
Cam güzel, çünkü kirli bir mâzisi yok. Cam güzel çünkü kalbi var kırılıverir. Cam, ışığa dur diyen bir duvar değildir. (J 1, 230)
Madde cehdimiz(gayret, emek) karşısında direnir, madde cehdimiz karşısında boyun eğer. (J 1, 239)
En güzel, en şuh, en zeki kadınlar bile, rastgele âşıklarına bir kucak et ihsan ediyorlar. (J 1, 255)
Alışkanlıklardan kopuş, çeşitli inkisarlar (kırılmalar) ve sefalete benzeyen bir yaşama standardı. (J 1, 259)
Ebediyetin yolu tımarhaneden geçer. (J 1, 280)
Yaşanan an, bütün olarak yaşanan an, istikbale taşmaz. Başlar ve biter. Kendi kendine yeter.
(J 1, 311)
Bizi yobazlık mahvetti, yobazlık yani kin. (J 1, 372)
Anadolu ezelî sefaleti içinde sanatsız ve tefekkürsüz yaşamaya mahkûm. Tek hâkimi uzviyeti (canlılığı)(dir). (J 1, 379)
Büyü, yani dağları, rüzgârları ve ruhları, kukla gibi iradeye ram etmek (boyun eğen) ihtirası, bütün medeniyetlerin, bütün ilerlemelerin anasıdır. (J 1, 397)
Kâinatta farkına vardığımız her yeni güzellik, bizi hayrete düşüren bir keşif olup çıkar. (J 2,34)
Tecrübe güvensizlik yaratır. (J 2, 35)
Şöhret, gerçek şöhret mezarların üstünde yükselen güneş.(J 2, 56)
Hiçbir gaye kötü vasıtaları meşrulaştırmaz. (J 2, 153)
Sağın cilasını kazıyın, altından kıskançlık çıkar. (J 2, 198)
Sol, papağandır. Öğretilenleri tekrar eder. Topaldır, koltuk değnekleri ile yürür. Hareket etmek için mutlaka bir batılıya muhtaçtır. Sembollere sloganlara mahpustur. Reçete ister. (J 2, 198)
Altmışa merdiven dayayanlar için zamanın mânâsı biraz başka. (J 2, 207)
İnsanlık, ancak koyabildiği problemleri halledebilmiştir. (SNvK, 32)
Büyük kafalar, çok fasetalı (tıraş edilmiş) elmaslara benzerler, yorumları çok çeşitli olur. (SNvK, 59)
Ulu ağaçlar, fırtınalı bölgelerde boy atar. (SNvK, 60)
Kalabalık kılavuza muhtaçtır. (SNvK, 64)
Her hadise oluş içinde incelenmeli(dir). (SNvK, 70)
Tarafsız olmak yalanların en iğrenci(dir). (SNvK, 128)
İnsan yeniden nefret eder, alışılmış formülleri sever. (SNvK, 157)
Servet kötüdür, çünkü insanı zalim yapar.(SNvK, 161)
Her ütopyanın temelinde realite vardır. (SNvK, 189)
Zulüm bir korkunun ifadesidir. Korkan zalimdir. (SNvK, 190)
Yaşamak, muhafaza ederek değişmektir. (SNvK, 379)
Tecrübeler, masal içinde erir. (KA 1, 18)
Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icad edilmiş bir nevi afyondur. (K İ, 404)
Televizyon, şuurdaki son parıltıları da yok eden bir cehennem makinesidir. (K İ, 404)
Televizyon kültürü, kültürle münasebetlerini kesmeye karar verenlerin uydurduğu bir yalandır. (K İ, 404)
On dokuzunda putperesttir insan. Kozasını yırtmak ister. (BÜ, 33)
Gübreden güzel çiçekler fışkırır, doğru! Ama lağımdan çiçek fışkırdığı görülmüş mü? ( UU, 16)
Herkes tarafından anlaşılmak isteyen, hiç kimse tarafından anlaşılamaz. (UU, 125)
Dâhi, belli bir içtimaî durumun eseri değildir. (UU, 294)
 
 
 
GÖRMEK
 
Görmek, tabiata tahakküm etmektir. Dış dünya, ne kadar düşman unsurlarla dolup taşarsa taşsın zekâmızın gözbebeklerinden boşalan seyyâlesiyle (mâyisiyle, sıvısıyla) ehlileşmeye, mutileşmeye(itaat etmeye) mahkûmdur. (J 1, 38)
Tabiatla ebedî bir vuslat içinde yaşayabiliriz. Her bakış dış dünyaya atılan bir kementtir. (J 1, 38)
Görmeyen insan, bozuk bir ampül gibi mânâsız; bıraktığınız yerde kalan bir paket; içinde eski hatıralar olduğu için arada bir karıştırılmaya lâyık… Çocukken oynadığımız bir taş bebek gibi, atmaya kıyamadığımız acayip bir külçe. (J 1, 39)
Görmek, yaşamaktır, vuslattır görmek. Her bakış, dış dünyaya atılan bir kementtir, bir kucaklayıştır, bir busedir her bakış. (J 1, 41)
 
 
 
HÜRRİYET
 
Vatandaşların bütününe ait olmayan hürriyet, hürriyet değil imtiyazdır. (M, 266)
Konuşma ve yazma hürriyeti ancak, temel imtiyazlara dokunmamak kaydıyla mevcuttur. (M, 266)
Hürriyet âşıkları devletten çok kendi fedakârlıklarına, kendi dürüstlüklerine dayanmalıdırlar. (M, 267)
Düşünce hürriyeti, her konuyu tartışmak, denemek, doğrulamak demek(tir). (M, 268)
Hürriyet olmayınca emniyet olmaz, emniyet olmayınca sa’y (gayret) olmaz, sa’y(emek) olmayınca saadet olmaz. (M, 271)
Hürriyet olmadan mutluluk, gerçekleşemez. (BFH, 41)
Hürriyet amaçlarını gerçekleştirmek için hem bir seçim hem de bir imkândır. (J 1, 45)
Hürriyet içtimaî sınıfların varlıkları yani gerçek kuvvetleri ölçüsünde mevcuttur. " hürriyet bir fedakârlık mirasına dayanır.” (J 1, 381)
Hürriyet vehimlerin en çılgını(dır). (J 2, 218)
İnsan hür olmazsa sorumluluğu da kalmaz. (SNvK, 38)
Hürriyet yıkmaz, sınırlar. (KA 2, 365)
 
 
 
İHTİLÂL
 
Çocuklar, kadınlar ve ilkeller değişiklikten daha çok tedirgin olurlar.(BFH, 25)
Geleneğe dayanmayan, zorunlu olmayan siyasî bir yeniliği kabul ettirmeğe kalkışanlar, yeniden hoşlanmayanları rahatsız eder. (BFH, 26)
İhtilâl, ihtilâl düşmanlarını bile kendi saflarına çeker. (BFH, 27)
Kahramanlar ölümce ayaklanma sona erer. Kahramanlar ölünce ihtilâl gelişir ve genişler. (BFH, 28)
Devrimcilik, dağınık isyanları tek eylemde toplamak, eylem fırsatlarını yakalamaktır.(BFH, 47)
Her ihtilâl, bir başka ihtilâlin piçi(kıvrımı)(dir). (J 2, 153)
Sosyal bir ihtilâl, ideolojik plândan bir kopuş yaratır. (UU, 287)
 
 
 
İLİM
 
Efsaneyle şiir kanatlıdırlar. İlim ağır ağır ilerler. (BDE., 39)
İnsan ilimlerini ideolojik cüruflarından (posalarından) sıyırmak hiç bir kula nasip olmamıştır. (BFH, 115)
İlim, yüz binlerce yıl görülmeyeni gösteren dürbün(dür). (J 1, 396)
Siyasetle ilim el ele vermedikçe buhranlarımız sona ermeyecektir. (J 2, 223)
Bilgi, halk inançlarından müspet ilimlere kadar, düşüncenin bütünü kucak(lar). (UU, 274)
İlim cennet kapılarını açan bir anahtar değildir. (SNvK, 21)
İlimler tevazuyla başlar. (SNvK, 23)
Bilgi, zekânın kemendidir. (SNvK, 33)
Cemiyet ilimleri kimseye uzak bir istikbal hakkında kehanette bulunma hakkını vermez. (SNvK, 247)
Tekniğin tek hedefi insan saadetidir. (SNvK, 284)
Savaşa tatbik edilen ilim, insanlığın felâketine sebep olur. (KA 1, 101)
Kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilim. (Kİ, 11)
Hiçbir ilim hakikatin bütününü sunmaz. (Kİ, 51)
İlim, insan konusunda yeterli bir rehber değildir (Kİ, 99)
 
 
 
İRFAN - KÜLTÜR
 
Emperyalizmler tuzağa düşürmek istedikleri ülkeleri kültürleriyle fethetmez, kültürsüzleştirerek, kültürsüzlüklerine inandırarak yok eder. (M, 39)
Gerçek kültür, insanı insan yapan değerlerin bütünüdür. (M, 45)
Kültürü tasfiye etmedikçe, toplumu da yok edemezsiniz. (M, 379)
Kendimizi tanımak irfanın varabileceği en yüksek merhale(dir). (BÜ, 21)
İnsanın kendini tanıması yetmez, başkalarını da tanıması gerek. (BÜ, 22)
Felâketimizin kaynağı kültür yokluğudur. (BÜ, 112)
İrfan, kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilimdir. (BÜ, 175)
Kültür süngü ile fethedilemez. (J 1, 126)
Her büyük kültür tektir ve alanda kendi dilini konuşur; başka kültürlerin anlayamayacağı bir dil. ( UU, 110)
Yaşayan her kültür yabancı kültürlere kapalıdır. Yalnız kendi kendini anlayabilir, yalnız kendi insanları tarafından anlaşılabilir. ( UU, 111)
Her kültür, ferdin geçirdiği merhalelerden geçer: çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık. Amacına ulaştıktan, ideasını gerçekleştirdikten sonra katılaşır, yaratıcı gücünü kaybeder, medeniyet olur. ( UU, 111)
Kültür Batı’nın düşünce sefaletini belgeleyen kelimelerden biri(dir). (Kİ, 9)
Kültürün en yüksek düzeye ulaştığı Yeni Dünya’da kültür yok artık, onun yerine karşı-kültür, anti-kültür, hipi-kültür, kültür-sonrası, devrimci kültür var(dır). (Kİ, 9- 10)
İnsana inanıştır, kendini insanlığın kaderinden sorumlu tutuştur. Bir sevgidir kültür, insanın kendi kendini fethidir. (Kİ, 10)
İrfan, bir Tanrı vergisi, cehitle(gayretle) gelişen bir mevhibe (bağıştır)(dir). (Kİ, 11)
Kültür, kaypaklığı, müphemiyeti(anlaşılmazlığı) ve seyyâliyetiyle(akıcılığıyla) Avrupa’dır. (Kİ, 15)
Bence, mesele, kendi ilmimizi, kendi kültür eserlerimizi okuyup anlamaktır, ötesi teferruattır. (Kİ, 285)
 
 
 
MEDENİYET
 
Tanzimat’tan beri hazır elbiseye meraklıyız, hazır elbiseye ve medeniyete… (BÜ, 55)
Asya’nın çöküşü diye bir mesele yok. Avrupa’nın uyanışı diye bir harika var. (BFH, 72)
Ağaç kökü ile yaşar. İnsan da öyle. Mâzi gövdemiz. Mâziden koptuk, istikbâle bağlanamadık. Ne Avrupa’yız, ne Asya. (J 1, 298)
Medeniyetler tek çizgi istikametinde gelişmez. Her medeniyet kendine has değerleri gerçekleştirerek insanlığın ortak hazinesini zenginleştirir. ( UU, 109)
Her orijinal medeniyet, ayıklayıcı bir uzviyettir. Yalnız kendi bünyesine uyan unsurları alır. (UU, 109)
Kültürler doğar, gelişir ve ölürler. Medeniyet bu vetire(süreç)nin son hamlesidir. ( UU, 109)
Kültür, binlerce yıl yaşayabilir. Medeniyetin ömrü altı yüz yılı aşmaz. ( UU, 109)
Her medeniyet çöküş sebeplerini kendi içinde taşır. ( UU, 110)
Büyüyen medeniyet bir bütündür, kaynaşmış bir bütün: kalabalık, yaratıcı azınlığa gönülden bağlıdır, onu isteyerek takip eder. ( UU, 112)
İdealizm olmadan medeniyet olmaz. ( UU, 123)
Umran, geniş mânâsiyle medeniyet, yani: bir kavmin yaptıklarının ve yarattıklarının bütünü, içtimaî ve dinî düzen, âdetler ve inançlar. (UU, 147)
Medeniyetler de, cemiyetler de imanlar gibi ihtiyarlar, hattâ ölürler. (SNvK, 22)
Dünyanın yeniden paylaşılması için yapılan mücadele, dünya çapında çatışmalara yol açacaktır, çünkü dünyayı işgal etmek söz konusudur. (KA 2, 93)
Medeniyetler "kişiler dışı” ve objektif(nesnel)tir. Kültür ise kişilere bağlı ve subjektif(öznel)... (Kİ, 27)
Kültür, medeniyette bir merhaledir. (Kİ, 28)
Kültür, insanoğlunun fizik dünyaya, fizik çevreye söz geçirmek için sahip olduğu kolektif araçlar bütünüdür. (Kİ, 43)
Türk insanı büyük bir medeniyetin vârisidir(mirasçısıdır). (Kİ, 387)
Bir medeniyetin başka bir medeniyete istihâle etmesi(geçmesi, değişmesi) ham bir hayaldir. (Kİ, 391)
Bir medeniyet başka bir medeniyetten ancak malzeme alır. Bu malzeme bütün insanlığın ortak malıdır. (Kİ, 391)
Üç kıtaya hâkim olmuş bir medeniyetin dünyaya adalet ve kardeşlik dağıtmış bir ülkenin hiçbir zıpçıktı "uygarlığı” taklide ihtiyacı yoktur. (Kİ, 392)
Köklü bir medeniyetin iktibas(ödünç alma)ları şuurlu olmak, aklın ve tecrübenin süzgecinden geçmek ve içtimaî bünyeye uymak şartiyle faydalıdır. (K İ, 392)
Çağdaşlaşmanın halk vicdanında adı asrîleşmektir; asrîleşmek, yani maskaralaşmak, gâvurlaşmak(tır). (BÜ, 100)
 
 
 
MİLLET
 
Kendini yığın hâline getiren bir millet pâyidâr(devamlı, sürekli) olamaz. (BÜ, 111)
Milletin ana vasfı: devamlılık(tır). Dilde, terbiyede, gelenekte devamlılık. (J 1, 71)
Milletler, mazilerini zenginleştirmek için efsanelerden medet umuyorlar. (J 2, 171)
Batıda millet yoktur. Yoktur çünkü Roma’dan itibaren sınıflar vardır. (J 2, 204)
Her millet, kendi kaderine göre orijinal bir kültür yaratmaya çalışmaktadır. (KA 1, 397)
Büyük milletler, kişiliklerinden vazgeçip alfabenin işaretlerine sığınınca, insanlar da sloganlara teslim oldular. (K İ, 331)
 
 
 
OSMANLI
 
Osmanlı’da adalet bütün müesseselerin belkemiğidir. (J 2, 204)
Osmanlının asırlarca gerçekleştirdiği içtimaî nizam, bütün sosyalist ütopyaları aşan bir cennettir. (J 2, 204)
Osmanlı medeniyeti bir iman ve aksiyon medeniyetidir. (J 2, 209)
Benim Osmanlı’ya duyduğum hayranlık, istikbâle taşan bir ümide istihale(başkalaşma, geçiş) edebilir. (SNvK, 364)
Yeniçeri, Osmanlı’nın en büyük mucizesi(dir). (K İ, 384)
 
 
 
SANAT
 
San’at düşüncenin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalıdır. (M, 451)
Fikir ve sanat adamının yeri, fikir ve sanat kavgasının ateş hattıdır. (BÜ, 44)
Kitlelerin yükselmesi, insanlaşması, ışığa kavuşması için sanat: işte çağımızın şiarı(işareti, alâmeti). (BÜ, 44)
Gerçek sanat ayırmaz, birleştirir. (BÜ, 54)
Her sanatın amacı bir fetihtir, bir inşa’dır. (J 1, 107)
Sanatkâr yaralarını göz önüne sererek merhamet dilenen bir çanak yalayıcı değildir. (J 1, 108)
Sanat için sanat, sanatkârın gerçeğini sahtesinden ayıran şaşmaz ölçü.(J 1, 174)
Cemiyet için sanat köylü efendimizdir yalanının az daha efendicesi. (J 1, 174)
Sanatın kanatlandırmadığı hayal, beli kırılmış bir yılan gibi, sürünür sadece. (J 1, 218)
Kendisi için yazmak, aynada suratını seyretmek gibi aptalca bir davranış(tır).(J 1, 241)
Sanatçının tek vazifesi vardır bence: insanları birbirine sevdirmek. (J 2, 64)
Sanat bir heyecan seyyâlesiyle kilometrelerin ve asırların ayırdığı kalpleri birleştiren büyüdür. (J 2, 64)
Yaşamak yaratmaktır. Kendini kelimeye, renge, mermere boşaltmak, spermanla değil beyninle ebedîleşmek. (J 2, 138)
Yaratmak yaşamamaktır, kendimiz olmaktan vazgeçmektir. (J 2, 138)
Yaşamak kendini bir fırtınaya kaptırmak, yaratmak, fırtınaya söz geçirmek, onu mermerin, sisin, rengin hendesesine hapsetmek, dışında kalmak fırtınanın. (J 2, 138)
Güzel sanatlar bitmeyen bir yaratış, ezeli güzelin çeşitli ifadeleri(dir). (SNvK, 112)
 
 
 
TARİH
 
Hiçbir tarihçi devrinin peşin hükümlerinden büsbütün kurtulamaz. (BFH, 115)
Tarih, çeşitli sınıftan insanların kendilerini seyretmek için yarattıkları bir aynadır. (SNvK, 47)
Tarih insanla madde dünyasının çatışmasından ibarettir. (SNvK, 278)
Mâziyi tanımak istikbâl için en büyük teminattır. (SNvK, 365)
Tarih, sonu gelmeyen bir ibadet(tir). Her medeniyet, çok defa, kanlı bir ayinle katılır bu ibadete. (KA 2, 193)
Mâzinin ihtişamı gözlerimizi kamaştırmamalı, bizi daha büyük bir cehde, daha hür bir tecessüse ve insan düşüncesini bütünüyle fethe yöneltmelidir. (K İ, 398)
Hayranlık, mâzinin fetihleri karşısında, hâlin, mütevazı da olsa, arayış ve buluşlarını küçümsemek hakkını vermez kimseye. (K İ, 398)
 
 
 
TENKİD
 
Tarih ilimdir, tenkid sanat. (M, 124)
Tenkid etmek, hüküm vermektir. (M, 124)
Tenkidçinin işi, her eseri mihenge (ölçüye) vurmak(tır). (M, 125)
Tenkidçinin görevi, iyi bir kitabı kötü bir kitaptan ayırmaktır. (M, 125)
San’atta mutlak bir objektivizm(nesnelcilik), ham bir hayâldir. (M, 125)
Tenkid de edebiyatın bütün dalları gibi bir mevhibe(ihsan, bağış)dir. (M, 126)
Şuuraltına işleyen bir prensip, edebiyatın sürekliliğini sağlar, havada kalmasını önler. (M, 127)
Dürüst ve uyanık tenkidçinin ilk vazifesi, edebiyat cumhuriyetinde inzibatı(emniyeti, güveni) sağlamaktır. (M, 127)
Ferdî zevkler veya tercihler nesillerin hâfızasına kök salan şöhretleri kolay kolay yıkamaz. (M, 131- 132)
Hiciv, lirizm ırmağının coşkun bir kolu: önce bulanık akar, sonra durulur. (BÜ, 125)
Tepkileriniz ancak kendi iz’an(anlayış, kavrayış) ve irfan(kültür) seviyenizde bir hemcinsinizinkilerle büyük farklar gösteriyorsa kantarın topu kaçmıştır. (J 1, 243)
Tenkit de bir sanattır ve sanatların en gücüdür. (SNvK, 22)
Roman nasıl Balzac’ın, dram nasıl Shakespeare’in has bahçesi ise, edebiyat tenkidi de Saint Beuve’un has bahçesi(dir). (SNvK, 84)
Tenkit hakkının mutlak olmadığı her ülkede, alkış bir yalandır. (Kİ, 387)
 
 
 
TOPLUM VE İNSAN
 
Otoriteyi yıkmak anarşiye yol açmaktır, hürriyeti kaldırmak, toplumu bir veya birkaç kişinin sömürüsüne terk etmektir. (M, 264)
Sınıflar da, sınıf kavgaları da ekonomi çağının ürünleri(dir). (BFH, 9)
Sosyal düzen, fert faaliyetlerinin normal dengesinden doğar. Ferdi bozan ve ruhuna şer tohumları saçan toplumun kendisi yani sosyal münasebetlerdir. (BFH, 16)
İnsanı cemiyet yaratır. (BÜ, 37)
Her şahsiyet, bir olmayana, bir olacağa bağlanıştır. (BÜ, 38)
Beyinle kol, nazariye ile aksiyon el ele vermedikçe toplum sıhhate kavuşamaz. (BÜ, 50)
Cemiyetle beraber hakikatler de değişir. (BÜ, 55)
Kutuplar arasında ahenk kurulmadıkça, insanlığın istikbâli tehlikededir. (BÜ, 215)
Bir adamı tanımak için düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını bilmemiz lâzım. (BÜ, 239”)
Din, aşk, şiir: boşlukta yuvarlanan insanın bir yıldıza attığı merdivenlerdir. (J 1, 40)
Sakatlıkların en kötü yanı, kanatlarımızı kırarak, bizi "ben”imize zincirlemektir; çaresizliğimiz bir kâbus gibi sarar etrafımızı, bizi toplumla bağdaşamaz hâle getirir. (J 1, 44)
İnsanlar hür değerler, eşit haklara sahiptirler: hiçbir hülya bana bu kadar çocuksu, bu kadar anlamdan yoksun gelmemiştir. (J 1, 45)
İnsan tek başına kendisini şekillendiren bir bütün değil(dir). (J 1, 45)
Kalabalık her yerde ırzını teslim edecek bir kahraman arıyor. (J 1, 189)
İnsanı cemiyet yaratır. İnsan cemiyetle tam bir uyuşma hâlinde olduğu zaman tarihi yoktur. (J 1, 224)
Fertle cemiyet kaynaştığı zaman terakki (yükselme, ilerleme) yoktur. (J 1, 224)
İnsan ya kafasıyla, ya gönlüyle, ya etiyle yaşar. Ya mâzide yaşar, ya istikbâlde yaşar. (J 1, 244)
İnsanlar her gün kucaklaştıkları trajediden habersiz yaşıyorlar.(J 1, 247)
Yükselen topluluk dövüşen topluluktur. Madde ile veya mâzi ile. (J 1, 308)
Cemiyet sanayileştikçe sınıf tezatları keskinliğini kaybeder. (J 1, 309)
İnsan fetihtir, isyandır. (J 1, 310)
Cemiyetle beraber hakikatler de gelişir. Tek tehlike bunu kavrayamamak(tır). (J 1, 3157)
Kadında hayal daha geniştir.(J 2, 35)
İnsan suya, havaya ne kadar ihtiyacı olduğunu onlardan ayrılınca fark ediyor. (J 2, 142)
İnsan kucağında yaşadığı toplumdan sıyrılamaz. Sıyrılırsa, okunmaz ve anlaşılmaz. (J 2, 209)
Çözülen toplumun zihniyet ve davranışlarında büyük değişiklikler belirir. ( UU, 113)
İçtimaî tesanüt en çok göçebeler arasında kuvvetlidir. (UU, 153)
Taraf tutmayan insan, şahsiyeti felce uğramış insandır. (SNvK, 19)
Sosyal bakımdan çöken cemiyetler daima bedbindirler. (SNvK, 33)
Hiç kimse kucağında yaşadığı hadiselerden, kinlerinden ve aşklarından sıyrılamaz. (SNvK, 47)
Her insanın yapabileceği en mükemmel işi en mükemmel şekilde yaptığı cemiyet bahtiyardır. (SNvK, 62)
Cemiyeti felâkete sürükleyen ferdin bencilliği(dir). (SNvK, 64)
Fertler felsefe yaratırlar. (SNvK, 114)
Sınıflar dünya görüşü yaratırlar. (SNvK, 115)
Kökü mâzide olmayan her insan memleketine ve başka memleketlere yabancıdır. (SNvK, 192)
Bütün kalabalıklar bir çoban peşindedir, güdülmek ister. (SNvK, 262)
Kalabalık hürriyetten korkar, hürriyet sorumluluk demektir. (SNvK, 262)
Dostluğun yeşerebilmesi için cemiyetin müşterek değerlere inanması şarttır. (SNvK, 301)
Kadın bir başkasının hayatını yaşayabilir, erkek yaşayamaz. (SNvK, 406)
İnsan, aklını kullanarak, özelden genele ulaşır. (KA 1, 122)
Ferdin prestiji (saygınlığı) de, gücü de ehliyetinden gelir.(KA 2, 318)
Beşerî ideallerle beşerî faaliyetler, mahiyetleri icabı, kendiliklerinden içtimaîleşmezler. (KA 2, 318)
 
 
 
KAYNAKÇA:
 
Mağaradakiler, Ötüken Neşriyat, İst., 1978, 453 s.
Bir Dünyanın Eşiğinde, İletişim Yayınları, İst., 1994, 431 s.
Bir Facianın Hikâyesi, Umran Yayınları, Ank., 1981, 167 s.
Işık Doğudan Gelir, İletişim Yayınları, İst. 2008, 279 s.
Bu Ülke, İletişim Yayınları, İst. 2009, 341 s.
Jurnal, C: 1(1955-65), İletişim Yayınları, İst., 1992, 400 s.
Jurnal, C: 2(1966-83), İletişim Yayınları, İst., 1993, 349 s.
Umrandan Uygarlığa, İletişim Yayınları, İst., 1996, 349 s.
Sosyoloji Notları ve Konferansları, İletişim Yayınları, İst., 1999, 411 s.
Kırk Ambar, C: 1, Rümuz-ül Edeb, İletişim Yayınları, İst., 2006, 463 s.
Kırk Ambar, C: 2, Lehçe-t -ül Hakayık, İletişim Yayınları, İst., 2006, 546 s.
Kültürden İrfana, İnsan Yayınları, İst., 1986, 405 s.
 
DİPNOT:
 
1. Jurnal, C:2, İst., 1993, s. 56
2. Jurnal, C:1, İst., 2007, s. 37
3. Jurnal, C:1, s. 42
4. Vedalar: Hint Aryalılar’ın en eski eserleri olan ilahiler bütünü.
5. Upanişadlar: Hint felsefesinin temelini oluşturan mistik eserler.
6. Vedanta: Vedalar’ın sonu. Upanişadlar’ın sonunda yer alan dinî ve felsefî metinler.
 
 
 Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Tuncer 
(Hece/Aylık Edebiyat Dergisi, Ankara, S:157, Yıl: 14, Ocak 2010, s.377-390)

 

Cemil Meriç Hakkında

Eserleri

Ardından

Cemil Meriç Yılı

İletişim

- Cemil Meriç Kimdir?
- Cemil Meriç Kronolojisi
- Cemil Meriç'ten Özlü Sözler
- Cemil Meriç'te Kavramlar
- Cemil Meriç Videoları
- Cemil Meriç'ten Levhalar
- Cemil Meriç Albümü
- Eserlerine Genel Bakış
- Eserlerinden Alıntılar
- Hakkında Yazılmış Eserler
- Meşhurların Diliyle Cemil Meriç
- Cemil Meriç'i Yaşatanlar
- Cemil Meriç Yılı Hakkında
- Cemil Meriç Yılı Onur Kurulu
- Cemil Meriç Yılı Yürütme Kurulu
- Duyurular
- Etkinlikler
- Haberler
- Sizden Gelenler
- Cemil Meriç Yılı Broşürü
MKÜ CEMAR
(Cemil Meriç Düşünce ve Kültürel Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi)
Tel.: 0326 - 245 58 45 / 1308
e-posta: cemar@mku.edu.tr

Hatay İl MEM Ar-Ge Birimi
Telefon: 0326 - 227 68 68
www.hataymeb.gov.tr

Bütün hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.


Tasarım ve Programlama:
Hatay İl MEM Ar-Ge Birimi